EKONOMİK ÖZELLİKLERİ, ÜRETİM ve İSTİHDAM DURUMU

TARIM ve HAYVANCILIK
Atatürk’ün Tarsus Çiftçiler Yurdunu Ziyareti

Atatürk’ün Tarsus’a konuk olmak üzere ilk gelişi 17 Mart 1923 tür.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri  güney illerine getiren tren 15 Mart’ta Yenice istasyonunda karşılanmıştır. Heyet aynı gün Adana’ya uğramış. 17 Mart’ta  Adana’dan Mersin’e geçmiştir. Geceyi Mersin’de geçireceği sanılırken, Mersin’de dört saat gibi kısa bir süre kaldıktan sonra ani bir kararla Tarsus’a gelmek istemiştir. Akşama doğru trenle Tarsus’a gelen Gazi Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilere Tarsus’ta muhteşem bir karşılama töreni hazırlanmıştır.

18 Mart 1923 günü öğle yemeğine Alifakılı Yakup (Koçoğlu) Ağa, şimdiki Adalet Pasajı’nın bulunduğu yerde Hacı Salih Ağa’nın evinde hazırlanan öğle yemeğine Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri ağırlamış, Atatürk burada Tarsuslu çiftçilerle birlikte yemek yemiştir.

Aynı gün Tarsus Çiftçiler Yurdu’nu ziyaret eden Atatürk, burada yaptığı uzun konuşmasında Tarsuslu Çiftçilere önemli mesajlar vermiştir.

Atatürk’ün Hitabını okumak için başlığın üzerine tıklayın

18 Mart 1923

Tarsus’un Saygıdeğer Çiftçileri

Adınıza söylevde bulunan arkadaşınız beni çok duygulandıran sözleriyle sizlerin kalbinizde, vicdanlarınızda, beyinlerinizde var olan duyguların ve düşüncelerin, benim tarafımdan bilindiğini ifade ettiler. Bu söz gerçekten doğrudur. Ben ne düşündüklerinizi bilen, ne hissettiklerinizi duyan, ne dertleriniz olduğunu anlayan bir arkadaşınız, bir kardeşiniz olmakla övünmekteyim. 

Bildiğim, duyduğum, anladığım bu şeylerin esası sizlerde, büyük kalplerinizde var olan cevherdir. Bu kıymetli cevherdir ki, bu milleti kazadan belâdan, yok olmanın felâketinden kurtardı ve milletin en kuvvetli dayanma temeli oldu. Sizler için, memleket için, her taraftan çiğnenen vatanı kurtarmak için, diğer arkadaşlarla beraber hizmete atılmaklığım, bana başarımıza güvenmek cesaretini veren, hep sizlerin kalp ve vicdanlarınızdaki duygulardan haberli bulunuşumdandı. 

Sevgili çiftçiler! 

Şimdiye kadar sizi anlayan, sizin büyük ruhunuzu takdir eden bu arkadaşınızın sizin için, sizin refahınız ve geleceğiniz için neler düşündüğünü, bundan sonra da  inşallah maddi kazançlarıyla öğrenmiş olacaksınız. Bu konu için şimdi burada fazla söz söylemeyi gereksiz sayıyorum. Yalnız bir iki kelime arz edeyim: Şimdiye kadar yani üç buçuk yıl önceye kadar vatanın birçok unsurları içinde en çok zahmet, sıkıntı, acı çeken sizdiniz. Herkesten çok çalışan siz olduğunuz halde, en çok cefayı çeken sizdiniz. Vatan en çok sizin emeğinize dayandığı halde en az  mutlu olan yine sizdiniz. 

Bunun nedeni sizinle ilgilenilmemesi idi. Sizi düşünen pek az kimse vardı. Siz çiftçiler o eski hükümette, genellikle hemen hiç düşünülmüyordunuz. Sizi ne zaman düşünürlerdi, bunu çok iyi bilirsiniz. Sizi ya savaş olunca, ya hazinelerini doldurmak gerekince hatırlarlardı. Bundan dolayı çalışan sizdiniz; kazanan, ölen sizdiniz. Sonuçta siz yoksulluğa mahkûm olurdunuz. Sizin faaliyetinizden, özverinizden başkaları yararlanırdı. 

Artık bundan sonra böyle olmayacaktır. Artık her şeyden önce kendinizi düşünecek, kendi evinizi bayındır kılacak, kendi rahatlığınızı sağlayacak, ikinci derecede başkalarını düşüneceksiniz. Hepinizin malumudur ki, milletin çoğunluğu sizlersiniz ve yine bilirsiniz ki, memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: Biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik; çünkü topraklarımız çoktur, iyi asker yetiştirdik: Çünkü o topraklara da göz diken düşmanlar fazladır. O toprakları sürenler, o toprakları koruyan hep sizlersiniz. Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olacağız. Lâkin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir.

Memleketimizin her yerinde ve her noktasında olduğu gibi, siz Tarsus çiftçileri de burada tarlalarınızı çiğneyen düşmana karşı, sabanı bırakarak, silâhla karşı koydunuz. Tarsus’ta düşmanla burun buruna savaştınız. İçinizde savaşçılıkla ünlenen kahramanlar çıktı. Onlar hem kendileri için, hem memleketiniz için, hem bütün vatan için kahraman oldular. Elhamdülillâh bunlara yardım edenler, bu savaşçılara yardımcı olanlar yardımlarının mutlu sonucunu görmekten mahrum kalmadılar. O mücadeleler dünyayı hayretlere düşüren kıymetli sonuçlar verdi. Emin olunuz; böyle bir sonucu dünyada hiçbir millet kolaylıkla elde edememiştir. 

Milletimiz çok cevherli, çok yetenekli, diğer milletlere çok üstün olduğunu bu mücadelede gösterdiği bilinçle, kararla, kahramanlıkla çok güzel ispat etti. Bu yeteneği  bundan sonra da bayındırlık alanında  gösterecektir. Çiftçilerimizin gayretleriyle memleketimizin verimli tarlaları birer bayındırlık kaynağı olacaktır. Şüphesiz bu bayındırlığı, dünyadaki düşmanlara karşı savunmak için kıymetli bir ordumuz da bulunacaktır. Saygıdeğer çiftçiler, hep yalnız sizden ve askerden söz ettiğim için, buraya kadar yalnız bu iki unsur üzerinde söz söylediğim için diğer unsurlara o kadar önem vermediğim anlamını çıkarmayınız. Sırtınıza giydiğiniz elbise, ayağınıza geçirdiğiniz kunduradan en ufak şeylere kadar sanat sahiplerine muhtaçsınız.

Bütün bu ihtiyacınızı sağlamak için paranızı düşmanlara vermemek lâzımdır. Kazancınızın boşa gitmemesi için, başkalarına haraç verici olmamak için dindaşınız olan, kendinizden olan sanatkârlara koşacaksınız, onlara yardım etmek hem borcunuz, hem yararınızdır. Sonra ürünleri memleket içinde tüketmek sizin gayretinizle uyumlu olmaz. Elbette yalnız şahsi ihtiyacınızı hafifletmek için çalışmıyorsunuz. İhtiyacınızdan fazla ürünleri dışarıya gönderecek ve onları altına çevireceksiniz. 

Bunu yapabilmek için tüccarlara ihtiyacınız vardır. Eğer tüccarlar bizden olmazsa milli servetin önemli bir kısmı şimdiye kadar olduğu gibi yine yabancılarda kalacaktır. Onun için milli ticaretimizi yükseltmek zorundasınız. Bütün bu basit fakat hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de yolu ile veya zor ile anlatarak amacımıza yürüyeceğiz. 

Hepiniz çok güzel anlamışsınızdır ki, bizi o amaca varmaktan engelleyen iki kuvvet vardır. Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi bir sömürge yapmak için gelişmemizi istemeyenlerdir. Fakat çiftçi arkadaşlar, saygıdeğer babalar, bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır: O da  içimizden çıkabilecek olan hainlerdir. 

Aklı eren, memleketi seven, gerçeği gören kimselerden böyle düşman çıkmaz İçimizde böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen cahiller, ya memleketi sevmeyen kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz cahil dediğimiz zaman mutlaka, mektepte okumamış olanları belirtmiyoruz. Belirttiğim ilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumasını bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü gibi gerçeği gören gerçek âlimler çıkar.

Sözlerime son verirken bir daha tekrar dikkatinizi şu noktaya çekiyorum. 

Paramızı, hayatımızı dış düşmanların sataşmasından kurtarmak, bu memleketin dış düşmanlara esir olmasına izin vermemek ne kadar lâzımsa, aynı zamanda ve onlardan daha fazla bir uyanıklılıkla iç düşmanlara, içerideki zararlı adamlara da dikkatle bekçilik yapmak ve onların her hareketlerini gözden kaçırmamak zorundayız. Biz ancak bu gayretle, bu duyarlılıkla çalışarak başarılı olacağız. Bütün dünya Türkiye’nin saygıdeğer varlığına imrenecek ve milletimize lâyık olduğu ve hak ettiği yüksek yeri ayıracaktır. 

Böyle bir milleten olduğum için çok mutluyum ve övünüyorum.

Kaynak: Hâkimiyeti Milliye, 25 Mart 1923

TARIMSAL FAALİYETLER

Tarsus ve çevresinde en önemli ekonomik faaliyet tarımdır. İlçe merkezinde tarımın payı düşükken kırsal kesimde yaşayan nüfusun büyük kısmı tarımsal faaliyetlerle geçimini sağlar. Tarımdan başka ayrıca ilçe merkezinde tarıma bağlı olarak gelişmiş sanayi faaliyetleri de vardır. Şehir yerleşmesi kurulduğu ilk günden beri çevresindeki yerleşmelerin ürünlerini getirip sattıkları bir pazar konumundadır. Bu durum ticari canlılığı da beraberinde getirir.

Tarsus’un Çukurova Bölgesinde yer alması, arazide tarım alanlarının varlığını arttırmış, böylece geniş alanlarda tarım faaliyetlerinin yapılmasına imkân vermiştir. Arazinin bu durumu tarım alet ve makinelerin kullanımını da kolaylaştırmıştır.

Sulamalı Tarım Alanları

Sulamalı tarım alanlarının büyük bir bölümü Adana-Mersin karayolunun iki yanında akarsuların oluşturduğu alüvyal düzlükler üzerinde yer alır. Bu düzlükler deniz kıyısından başlar ve 150–200 metre yükseltiye kadar çıkar ve burada arazinin eğim durumu %3’ü geçmez. Bu yükseltiden sonra artık sulu tarım alanları azalmaya başlar. Eğimin belirli ölçüde hissedilmeye ve yükseltinin artmaya başladığı alanlarda artık sulu tarım alanları akarsu vadilerinde, bu vadilerin fazla yüksek olmayan kesimlerinde ve küçük parçalar halinde aşınım yüzeyleri üzerinde yer alır. Sulu tarım alanlarının geniş yer tuttuğu akarsu vadisi Berdan Çayı ve kollarıdır.

Kuru Tarım Alanları

Kuru tarla alanları, Adana ve Mersin illeri arasında kalan Tarsus ilçesinin kıyı düzlüğünün gerisinde bulunan köylerin çevresinde, ayrıca kuzeydeki aşınım yüzeyleri üzerinde ve yüksek vadi yamaçlarında yaygındır. Bu tarla alanlarının yarısında nadaslı tarım yapılmaktadır. Nadaslı tarımın yapıldığı alanlar genellikle eğim derecesi fazla, toprak derinliğinin az ve toprak verimliliğinin düşük olduğu alanlardır. Bu gibi alanlarda genelde tahıllar yetiştirilirken, yetiştirilen en önemli tahıl ürünü de buğdaydır.

Başlıca Tarım Ürünleri ve Ekiliş Sahaları

Ovalık kesiminde sulama durumuna göre tarım ürünleri çeşitlilik göstermektedir. Ovalık alanlarda özellikle sebze üretimi oldukça fazladır. Ayrıca bölge ekonomisinde tarımsal ürün çeşitliliğinde turunçgillerde önemli bir yer tutmaktadır. Yüksek kesimlerde arazinin arızalı olmasından dolayı geniş tarım arazileri bulunmayan yerlerde meyvecilik ve küçük çaplı bahçelerde sebze tarımı yapılmaktadır. Tahıl tarımı genel olarak sulama imkânlarının az veya masraflı olduğu sahalarda yapılır. İlçe sınırları içerisinde bulunan tüm yerleşmelerde tarımsal faaliyet yapılmaktadır. En önemli tarım ürünlerini açık ve örtülü sebze yetiştiriciliği, turunçgiller, bağcılık, zeytin tarımı, tahıl tarımı, yem bitkileri, baklagiller ve yumrulu bitkiler oluşturmaktadır.

Konu başlıklarının üzerine tıklayın

Tarsus bölgesinde tarım ürünleri içerisinde ekim alanı bakımından en geniş yeri kaplayan ürün tahıllardır. Tahıllar yaklaşık olarak 400 hektarlık bir alan kaplarken, en çok ekimi yapılan tahıl ürünü buğdaydır. Buğdayı arpa ve mısır takip eder. Tahıl ekim alanlarının %77’sini ve tahıl üretiminin %72’sini buğday oluşturmaktadır.

Tahıllar ovalık kesimin kuzeyindeki hafif eğimli alandan başlayarak kuzeyde 2000 metre yükseltiye kadar ki bütün kesimlerde yetiştirilir. Tahıllar içerisinde en çok ekimi yapılan buğday olduğu gibi en çok üretilen de buğdaydır. İnsan beslenmesinde en önemli rolü oynayan buğday sahil kesiminde ortalama sekiz ay, yüksek kesimlerde ise dokuz ayda yetişir. Yıllık ortalama sıcaklığın 19˚C’ yi geçmediği ve kış mevsiminde sıcaklığın -20˚C’nin altına inmediği alanlarda diğer doğal koşulların da elverişli olmasıyla yetişebilen buğday sonbahar ve ilkbahar mevsiminde neme ihtiyaç duyar. Olgunlaşma döneminde ise yağışlardan hoşlanmaz. Hemen hemen her türlü toprakta yetişebilen buğday bu doğal koşullara araştırma alanında sahiptir. İlçede buğday ve arpa üretim alanları giderek daralmaktadır. Yörede buğdaydan sağlanan verim, Türkiye ortalamasının biraz üstündedir.

Arpa, yetiştirilen ikinci tahıl ürünüdür. Genelde hayvan yemi ve bira sanayisi için önemli olan arpanın bir kısmı insanlar tarafından da gıda maddesi olarak tüketilmektedir. Arpa Tarsus’un kuzey kesiminde daha çok yetiştirilir. Yörede genellikle ekim ayında yağışların başlaması ile beraber ekilen buğday ve arpa, ilkbahar yağışlarının ardından olgunlaşarak, haziran ayından itibaren hasat edilmeye başlanır. Yörede arpa verimi Türkiye ortalamasının biraz altındadır. Çalışma alanında buğday ve arpa veriminde görülen düşüklüğün nedeni tahıllara ayrılan alanların genellikle çok kıraç olmasıdır.

Yörede yetiştirilen ve yetiştirilme alanı hızla genişleyen diğer bir tahıl ürünü de mısırdır. İnsanlar tarafından tüketildiği gibi son zamanlarda çoğunlukla hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Yörede, kış mevsiminin ardından sıcaklığın 20˚C’yi bulması ile beraber mısır ekimi yoğun olarak yapılmaya başlanır. Bölgede mısırdan sağlanan verim Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Bunun ovalık kesimde mısırın daha çok ekilmesidir. Sıcaklığın yeterli olduğu, toprağın derin ve verimli olduğu ve bunun yanında sulama sistemlerinin de gelişmiş olması ovalık kesimde mısır iyi yetişmektedir.

Tarsus İlçesi’ndeki kırsal yerleşmede tahıl ve turunçgil alanlarından sonra en geniş yeri kaplayan ve ilçedeki tarımsal faaliyetlerin vazgeçilmez bir unsuru olan sebzecilik 1930’lu yıllardan sonra hızla gelişmiş, sebze üretim alanları genişlemiş ve sebze üretimi de oldukça artmıştır.

Önceleri sebze yetiştirilen ev halkının ve yakın çevresinin sebze ihtiyacı (yaş, kuru) karşılamak için yapılan sebzecilik faaliyeti 1950’lerden itibaren gelişen ulaşım sistemleri sayesinde, artan şehir ve ülke nüfusunun ihtiyacını karşılamak için ticarete dönük bir yapıya dönüşmüştür. Önceleri geleneksel yöntemlerle yetiştirilen sebzeler, 1950’lerden itibaren tarımda makineleşme, suni gübreleme, ilaçlama ve pazara dönük ürün yetiştirme vb. faktörlerin etkisi ile modern metotlarla yetiştirilmeye başlanmıştır.

Bu dönüşümün bir sonucu olarak yörede seracılık denilen örtü altında (plastik, cam vb.) sebze yetiştiriciliği gelişmeye başlamıştır. Üretimdeki bu teknik yeniliklere bağlı olarak bugün ilçede en çok üretilen ürün grubu sebzelerdir.2006 yılında yörede üretilen toplam sebze miktarı 423.000 tonu geçmiştir. Sebzeleri turunçgiller, diğer meyveler ve tahıllar takip etmektedir (Tarsus Tarım İlçe Müd. Verileri: 2007).

Yörede sebzeciliğin bu derece yaygın olması ve üretimde turunçgil tarımının önüne geçmesinin en önemli nedeni yılda bir defa değil 2–3 kez ürün alınabilmesidir. Yaprağı yenen bazı sebze türlerinde yılda dört kez ürün alınabilmektedir. Bu durumda ekilen alan çok büyük olmasa bile aynı alandan 2–3 kez ürün alınabilmesi yıllık kazancın oldukça yüksek olmasına neden olmaktadır. Bunun için sulama imkânının olduğu alanda çiftçiler sebze yetiştirmeyi tercih etmektedirler.

Yaş sebze üretiminin yanında bir miktarda baklagil üretilmektedir. En çok yetiştirilen baklagiller nohut, fasulye ve mercimektir. Bunları fiğ takip eder. Baklagiller içerisinde nohut ve mercimek sulama yapılmadan yetiştirilirken fasulye ise ancak sulama ile yetiştirilir. Araştırma alanında pazara dönük sebze yetiştiriciliği yaygın olduğundan ve iyi kazanç getirdiğinden dolayı baklagil ekim alanı oldukça azdır (Tarsus Tarım İlçe Müd. Verileri: 2007)

İlçede baklagil ekimi daha çok sulama yapılmayan dağlık alanlarda ve yüksek aşınım yüzeyleri üzerinde yapılmaktadır. Üretilen baklagillerin hemen hemen tamamı yöre içerisinde tüketilir (Tarsus Tarım İlçe Müd. Verileri: 2007). 

Üretilen sebzeler, turunçgiller ve diğer meyvelerde olduğu gibi büyük ölçüde tüccarlar ve Tarsus toptancı hali yoluyla satışa sunulur. Halde en çok satışı yapılan sebzeler domates, salatalık ve biber iken, en çok satışı yapılan meyveler ise turunçgiller, şeftali, elma ve üzümdür.

Bağcılık, Tarsus kentinde yer alan tepelik alanda; Cinköy, Ulaş, İbrişim, Dedeler ve Taşkuyu köyleri arasındaki kesimde yoğunlaşmaktadır. Burada, Miyosen sedimanlarından oluşan kumlu zemin ve eğim şartlarının uygunluğu bağcılık için elverişli şartlar sunmaktadır. Bağcılığın burada gelişmesinin bir diğer sebebi de bu köylerde nüfus mübadelesiyle gelen Girit göçmenlerinin kültürel geçmişleridir. Ancak bağlar genellikle 600 metrenin altındaki alanda yoğunluk gösterir. Kıyı ovaları büyük ölçüde sebze alanları ve turunçgil bahçelerine ayrılmışken, sulanamayan hafif eğimli tepelik kıraç alanlar büyük ölçüde bağlara ayrılmıştır.

İklim koşulları bakımından yöre bağcılık faaliyetleri için uygundur. Bağcılık için yıllık ortalama sıcaklığın 9 dereceden, yaz aylarında ortalama sıcaklığın 18 dereceden, en soğuk ay ortalama sıcaklığın ise -4 dereceden az olmaması gereklidir. Tarsus’ta ise yıllık ortalama sıcaklığı 26,7 derece, vejetasyon dönemindeki sıcaklık toplamı ise üzümün istediği sıcaklık değerlerinin iki katından fazla olarak 49 derece civarındadır. Yörede meyvecilik alanında en eski uğraşlardan biri olan bağcılık faaliyetleri, klasik üretim durumundan çıkarak bugün büyük ölçüde modern bir tarzda yürütülmektedir. 1950’lere kadar yörede bağcılık, öncelikli olarak her ailenin kendi ihtiyacını gidermeye yönelik bir uğraş olmuştur. Elde edilen ürünler ailenin ve yakın çevresinin ihtiyacını karşılamaktadır.

Üretilen üzümlerin büyük bir bölümü iç ve dış pazarda taze olarak pazarlanır. Yörede şaraplık üzüm üretimi azdır. Genellikle 2. ve 3. sınıf üzümler şarap fabrikasına gönderilir. Bu üzümlerden yapılan şaraplar da kaliteli değildir. Yörede iklimin sıcak ve dolayısıyla üzümlerdeki şeker oranının da yüksek olması şarap kalitesini düşürmektedir. Yerli üzüm türleri yanında (topacık, gök, recep, kara, Tarsus beyazı vb) yeni üzüm türleri (kardinal, Yalova incisi) de yetiştirilmeye başlanılmıştır

Turunçgil tarımının yayılış alanını belirleyen bu iklim faktörlerinin yanında don ve rüzgâr olayı da diğer önemli faktörlerdir. Özellikle kış mevsiminin başında ve ilkbaharın ilk ayında yörede meydana gelebilecek herhangi bir don olayı turunçgil meyvelerini olumsuz yönde etkiler. Kuzeyden, Toroslardan gelebilecek soğuk rüzgârlar da sıcaklığı düşürerek don tehlikesine yol açabilir. Don olayının olabileceği günlerde, don tehlikesine karşı, turunçgil üreticileri oto lastiği ve plastik benzeri maddeleri bahçeleri etrafında yakarak, yörede havayı yumuşatma ve don tehlikesini ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bunun yanında yaz mevsimindeki şiddetli rüzgârlar da turunçgil ağaçlarının meyve ve yapraklarına zarar verebilir. Bütün bu faktörler nedeniyle yörede turunçgil tarımı genellikle 250 m’den daha yukarı çıkamaz. Üzerinde turunçgil tarımının yapıldığı topraklar, genelde alüvyal ve kırmızı renkli Akdeniz topraklarıdır. Son 20 yıldır yörede var olan turunçgil alanları hızla yapılaşmaya sahne olmakta ve her yıl yüzlerce hektar turunçgil bahçesi ortadan kaldırılmaktadır.

Yörede Turunçgiller dışında birçok meyve türünün üretimi yapılmaktadır. İklim koşullarının uygunluğu ve pazarlama olanaklarının bulunması nedeniyle meyve çeşidi sayısı ve bunların üretim miktarları oldukça fazladır. Yörede ağaç sayısı bakımından önde gelen meyveler şeftali, elma, armut, ayva, nar, erik ve kirazdır. Bu meyveler genelde 500–1500 metreler arasındaki yüksek alanlarda yaygındırlar. Daha aşağılarda meyve alanları genellikle üzüm bağlarına ve turunçgil bahçelerine ayrılmıştır. Özellikle yayla kuşağına rastlayan alanlarda şeftali bahçeleri geniş yer tutar. Aşırı sıcaklık ve soğuklardan ve şiddetli rüzgârlardan etkilenmeden geçirirse iyi ve kaliteli meyve vermektedir.

Kaliteli şeftaliler iç ve dış pazarlarda taze meyve olarak tüketilirken, 3.sınıf şeftaliler meyve suyu fabrikalarına gönderilir. 1250 metrenin üzerinde ise şeftali ile beraber elma da yaygındır. Bu yükseltilerde bu yükseltilerde elmanın daha yoğun olmasının nedeni şeftaliye göre soğuklara ve kara daha dayanıklı olmasıdır. Özellikle Namrun civarında yoğunlaşan elma bahçeleri 20–25 yıl öncesinde şeftali bahçelerine göre daha yaygın durumdaydı. Bugün ise yörede elmacılık şeftali karşısında hâkimiyetin kaybetmiştir. Bunun nedeni doğrudan pazar ve gelir ile ilgilidir. Şeftali üreticiye daha çok kazanç sağlamaktadır.

Bunun dışında yörede nar, erik, kiraz, badem, hurma, incir, yenidünya vs meyvelerde yetiştirilmektedir. Zeytin ağaçları ise 1000 metrenin altında dağınık bir durum göstermektedir.

HAYVANCILIK FAALİYETLERİ

Tarsus yöresinin tarım ürünlerinin yanında kırsal kesimde bir diğer önemli geçim kaynağı da hayvancılıktır. Güneyden kuzeye doğru gidildikçe yükseltinin arttığı ve yükseltinin 0 metreden 3000 metreye kadar ulaştığı alanda arazinin ancak 1/5 kadarı düz ve düze yakın olup geri kalan kısmı dağlık ve tepeliktir. 

Buralarda eğim derecesi de yüksektir. Bu nedenle sulama olanağı olmayan bu alanlarda kültür bitkileri yetiştirmek yerine hayvancılık daha ön plana çıkmıştır. Arazinin engebeli ve taşlık oluşu küçükbaş hayvancılığın ve özelliklede kıl keçisinin bu alanda daha çok beslenmesi sonucu doğmuştur. XVI. yüzyıldan XX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar bu yöredeki Yörükler, tahıl ekimi ve bir miktar sebze üretimi yanında hayvancılıkla da uğraşmışlardır. Bu bağlamda hayvancılığa dayalı yaylacılık faaliyeti yörede gelişmiştir. XX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar tahıl üretimi ile birlikte yörede en önemli ekonomik faaliyet yaylacılığa dayalı hayvancılık faaliyeti olmuştur. Yörükler arazinin de yapısına uygun olarak genelde keçi beslemişlerdir.

1950’lerden itibaren tarım alanlarının makineleşmenin bir sonucu olarak mera aleyhine gelişmesi ve kırsal kesimde tarım ürünlerinin birinci geçim kaynağı durumuna gelmesi ile zaman içerisinde geleneksel yaylacılığa dayanan ve küçükbaş hayvanlardan oluşan (keçi, koyun) hayvancılık faaliyeti gittikçe azalmıştır. Bugün Tarsus ilçesi sınırları içerisinde geleneksel yaylacılık faaliyetine katılan aile sayısı hemen hemen kalmamıştır. en fazla yetiştirilen küçükbaş hayvan koyundur (53.000). Sahada koyundan sonra ikinci sırada kıl keçisi yetiştirilir.

Yörede hayvancılığa dayanan yaylacılığın ortadan kalkmasının bir nedeni de Tarsus’un doğudan batıya tüm kıyı kuşağının aşırı derecede nüfuslanması sonucu kışlakların ortadan kalkmasıdır. Sulu tarım alanlarının dar olduğu köylerde hayvancılık daha yaygındır. İlçedeki hayvan varlığının %17,3’ünü büyükbaş hayvanlar, %81’ini küçükbaş hayvanlar ve %2’sini de iş ve binek hayvanlar oluşturmaktadır.  (Tarsus Tarım İlçe Müd. Verileri:2007).

Konu başlıklarının üzerine tıklayın

Yörede beslenen büyükbaş hayvanların %29,5’ini kültür, %35,6’sını melez ve %39,9’unu ise yerli ırk oluşturmaktadır. Yörede küçükbaş hayvancılığa kıyasla büyükbaş hayvan sayısı oldukça azdır. Hayvancılık yapılan dağlık kesimler, engebeli ve taşlıktır. Bundan dolayı, büyükbaş hayvancılığa yeterince elverişli değildir. Buna rağmen Tarsus ilçesinin kıyı kesimlerinde bulunan ovalık yerleşim birimlerinde büyükbaş hayvancılığı yapılmaktadır (Tarsus Tarım İlçe Müdürlüğü Verileri: 2007).

İkliminde etkisi ile yöredeki ot toplulukları büyükbaş hayvanlar için oldukça kısadır ve çabuk gelen kurak mevsimle var olan bu ot toplulukları da kısa sürede ortadan kalkar. Yörede geçmişte yerli ırk sayı bakımından üstün durumda iken bugün merkez ırk sayısı yerli ve kültür ırkının üzerine çıkmıştır. Yerli ırkın sayısal bakımdan gittikçe azalmasının nedeni et ve özellikle süt veriminde görülen düşüklüktür.

Elde edilen sütler genellikle küçük süt satıcıları ve büyük marketler tarafından köylerden servis aracılığıyla toplanmaktadır. Sütler ya doğrudan doğruya tüketiciyle sunulmaktadır. Yörede et üretimi için sığırların beslendiği besi ahırlarının sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

İlçede kullanılan iş ve binek hayvanlarının sayısı 1990 yıları öncesine göre azalma göstermiştir. Buda şehir içinde belediye tarafından çevre kirliliğine sebep olduğu gerekçesiyle yasaklanmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Dağlık alanlarda oldukça önemli bir işlev gören binek hayvanlarının sayısı kara ulaşım sisteminin gelişmesi ve buna bağlı olarak motorlu araç sayısının artması ile ters orantılı olarak giderek azalmaktadır. Şehir merkezi dışındaki bu hayvanların sayısının azalmasındaki diğer bir etkende dağlık alanlardaki yerleşmeleri terk eden nüfus ile ilgilidir.

Bu hayvanların %57’sini kıl keçisi, %43’ünü koyun oluşturmaktadır. 500– 1200 metre yükseltiler arsında küçükbaş hayvan sayısı büyükbaş hayvan sayısına  göre oldukça fazladır. Küçükbaş hayvanların yoğun olduğu köylerde genellikle sulu tarım alanı oldukça azdır. Yörede küçükbaş hayvan besleyen aileler genelde Yörük kökenlidir. 

Önceleri hayvancılığa dayalı olarak yaylak-kışlak doğrultusunda yaylacılık faaliyetinde bulunan bu insanlar zaman içerisinde önce yarı yerleşik bir düzene geçerek yine yaylacılık faaliyetinde bulunmuşlar, günümüzde ise hemen hemen tamamı yerleşik hayata geçmişlerdir ve genellikle tarımsal faaliyetlerle uğraşmaktadırlar. Bir kısım aile ise toprağın dar olması, ekonomik sıkıntı ve geleneğinden kopmaması sonucu oturdukları köylerin çevresinde küçükbaş hayvancılığı devam ettirmektedirler.

 Ancak son yıllarda hayvan otlatacak alanların daralması, hayvansal girdilerin yükseklik ve sosyal etkiler nedeniyle yakın bir gelecekte büyükbaş hayvancılıkta azalmanın olması kaçınılmaz bir sonuç olacaktır.

Etinden ve sütünden istifade edilen küçükbaş ve büyükbaş hayvanların %48’i keçi, %39’u koyun ve %13’ü ise sığırdır. Yörede beslenen bu hayvanlardan koyunlar genellikle Tarsus’ta kasaplara pazarlanırken, keçiler ve koyunların bir kısmı yazın sayfiye amaçlı yayla yerleşmelerindeki halkın et ihtiyacını giderir. 

İlçedeki et üretiminin %65’i, süt üretiminin %12’si küçükbaş hayvanlardan sağlanır. İlçede belediye kayıtlarına göre küçükbaş hayvanların %40’ı keçi ve %60’ı koyundur. İlçedeki küçükbaş hayvan varlığının %57’sini keçi oluştururken, et üretiminin %61’ini koyunlardan sağlanması, yörede keçilerin daha çok sağılmak için beslendiğini göstermektedir. Bu hayvanların %55’ini keçiler oluşturmaktadır. 

Geleneksel olarak her kırsal yerleşim biriminde aileler birkaç kümes hayvanı besler. Bu kümes hayvanları genellikle yerli ırktır. Aileler besledikleri bu kümes hayvanlarının etinden ve yumurtasından istifade ederler. Bazı aileler ihtiyaç fazlası yumurtaları ve hayvanları önceleri çerçici denilen satıcılara satar ve çerçicinin getirdiği mal ile takas ederlerdi. 

Zamanla çerçicinin yerini sayfiye amacıyla yaylaya çıkan yaylacılar aldı ve böylece köylüler ihtiyaç fazlası yumurta ve tavukları yaylacılara satmaya başladılar. Ancak kırsal kesimde ve Tarsus şehrinde artan nüfusun beyaz et ve yumurta ihtiyacını bu geleneksel kümes hayvancılığı karşılayamaz oldu. Bunun sonucunda son yıllarda yörede ticarete dönük kümes hayvancılığı gelişmeye başlamıştır. Bu alanda tavuk kesimi ve yumurta üretimi ile ilgili olarak birçok tavukçuluk şirketi faaliyet göstermektedir. 

Üretilen et ve yumurtanın büyük bir kısmı ilçede tüketilmektedir. Ancak yumurta ve beyaz et üretimi ilçe nüfusu için yeterli gelmemektedir. Yörede ayrıca çok az sayıda hindi ve bıldırcın yetiştiren çiftliklerde bulunmaktadır (Tarsus Tarım İlçe Müd. Verileri: 2007).

Tarsus’un iklim koşulları yılın büyük bir bölümünde arıcılık için uygundur. Kış mevsiminde arı kovanları Tarsus ve kıyı kuşağındaki turunçgil bahçelerinin çevresine konuşlandırılırlar ve arılar özellikle turunçgil çiçekleriyle beslenirler. Arıcılar baharın gelmesiyle beraber 1600–1800 metre yükseltilere çıkarlar. Böylece yıl boyunca arılar uygun sıcaklık ve besin ortamlarında yaşarlar. Bu tür arıcılığa genelde gezici arıcılık adı verilmektedir. Kısacası kovanlar balözü ve polen kaynaklarına göre yer değiştirirler. Böylece bir kovandan 50–80 kg bal alınabilmektedir.

Sabit arıcılık veya yerli arıcılık denilen arıcılık faaliyetlerinden ise elde edilen bal miktarı oldukça düşüktür. Çünkü yıl boyunca arılar beslenebilecek bitki kaynaklarından yoksundurlar. Bu durum ise verimi düşürmektedir. Kovan başına verim 20–40 kg’dır. Arıcılık için en büyük tehlikeler doğal ortamın bozulması, bulaşıcı salgın hastalıkların yoğun olarak ilaçlanmasıdır. 

Kır yerleşmelerinde son 20 yıla kadar çoğu ailenin 3–5 tane eski yapım arı kovanı bulunur ve sabit sıcaklık yoluyla bal elde ederlerdi. Bugün ise yörenin tamamında yeni kovanlar kullanılmakta fakat arı kovanına sahip aile sayısı oldukça azalmıştır. 

Özellikle kış mevsiminde araştırma alanında, kıyı kuşağının iklim ve bitki örtüsü özelliklerinden dolayı diğer illerden birçok arıcı arı kovanlarıyla birlikte yöreye gelmekte ve kış mevsimini burada geçirdikten sonra baharla birlikte genelde Doğu Anadolu’nun yüksek kesimlerine doğru hareket etmektedirler.

Tarsus’un denize kıyısı olmasına rağmen deniz balıkçılığı yeterince gelişmemiştir. Nedeni ise balıkçılıktan daha çok gelir getiren ekonomik faaliyetlerin olmasıdır. İlçede temiz, fiziksel ve kimyasal özellikleri bakımından kültür balıkçılığı yapılmasına müsait çok sayıda su kaynakları olmasına rağmen, bu konuda ilçe yeterince gelişmemiştir.

Kaynak: Bozlak A.,(2008) “Tarsus’un (Mersin) Beşeri Ve Ekonomik Coğrafya Özellikleri” Yüksek Lisans Tezi, SÜSBE Coğrafya Öğretmenliği Bilim Dalı https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=wBmNpkQC9Nhi90NLW7E7-fCGUssEqdZgM8EbPj-nC-7CSMM-1gw7syLt7Bww8DkA

TİCARET ve SANAYİ

Ticari faaliyetler sadece Tarsus’ta yaşayanlara değil yakın çevresinde bulunan yerleşmelere de yöneliktir. Tarsus ve çevresinde üretilen yaş sebze ve meyveler Tarsus toptancı hali aracılığı ile Türkiye’nin diğer şehirlerine de gönderilmektedir. Perakende ticaret yapan işyerleri (bakkal, manav, kasap, kuyumcu, dayanıklı tüketim malları vb.) ve çeşitli meslek kuruluşlarına bağlı iş yerleri (muhasebeci, avukat, tamirhane) ticari kuruluşların büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Tarsus ilçe merkezi sınırları içerisinde olmak üzere ilçeye bağlı beldelerde de küçük çaplı iş yerleri mevcuttur.

Tarsus’ta ticaret gücünü büyük oranda tarımdan almıştır. Çukurova’da her türlü ziraatın yapılması ve sanayinin ham maddesi olan ürünlerin bolluğu Tarsus sanayisinin gelişmesine kaynaklık eden en önemli faktör olmuştur. 1800’lü yılların ikinci yarısında bölgede olan potansiyelin öteden beri farkında olan yabancı ülkeler, pamuğun ilk işleme biçimi olan çırçır fabrikalarını açmakta gecikmediler. 1863 yılında Gont isimli İngiliz tüccar Tarsus, Adana ve Mersin’de birer çırçır fabrikası açmıştır. 1868 tarihli Salnamesinde Tarsus’ta 2 çırçır fabrikası, 50 adet kumaş tezgâhı, 3 adet basmane, 12 adet un fabrikası, 11 adet değirmen, 7 adet boyahane, 1 adet bedesten, 9 han, 3 mağaza ve 830 dükkân olduğundan bahsedilmektedir. Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası 1879 yılında kurulmuş olup Türkiye’nin ilk Sanayi ve Ticaret Odasıdır.

2007 yılında Türkiye’nin ilk 500 büyük şirketi içine giren 5 adet şirket Tarsus’ta faaliyet göstermektedir. Bunlar; Çukurova Sanayi, Berdan Tekstil ve Trakya Cam Sanayi tesisleridir (Tarsus TİSOB verileri: 2007).

Tarsus ilçe merkezi’nde iktisadi faaliyet kollarından birisi de sanayidir. 1990 yılında Tarsus ilçe’de çalışan faal nüfusun %21’ine yakını sanayi sektöründe çalışmaktadır. Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası’nın 2007 verilerine göre Tarsus ilçesinde kapasite tasdiki yaptırılmıştır (Tarsus TİSOB verileri: 2007).

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ

Konu başlıklarının üzerine tıklayın

Üretim, yatırım ve istihdamın büyük önem arz ettiği günümüzde, yatırımcıyı çeken, planlı ve düzenli sanayileşmeyi sağlayan, tarım arazilerini ve çevreyi koruyan, tarımsal sanayiyi geliştiren, ülkemizin top yekûn kalkınmasında büyük önemi bulunmaktadır. 

Tarsus sanayisinin belkemiği konumunda bulunan Tarsus organize sanayi bölgesi’nin varlığı, ekonomi ve istihdama sağlamış olduğu katkı göz önüne alındığında Tarsus için çok büyük önem arz etmektedir.

Tarsus organize sanayi bölgesinin kuruluşu, sanayici ve yatırımcıları alt yapısı bitirilmiş bir alanda toplamayı amaçlayıp, ekip çalışması ile kısa zamanda bitirilmiş bir alanda toplamayı amaçlayıp, bu hizmetlerin ekip çalışması ile kısa zamanda bitirilerek sanayicinin kullanımına açılması sağlanmıştır.

Tüm alt yapısı tarım ve turizm üzerine kurulu Tarsus’ta özellikle büyük lokomotif sanayi 91 tesislerinin adana-mersin karayolu üzerinde yapılaşması ile imkânsız gibi görünen organize sanayi bölgesi olgusu gerçekleşmiştir. 

Tarsus sanayi bölgesinde istenilen ölçülerde, doğalgaz, elektrik, su, kanalizasyon, yol ve yağmur suyu hatlarının mevcut olması, nitelikli bol işgücü, itfaiye teşkilatı, sağlık ocağı, sanayicilerin günlük ihtiyaçlarını karşılayabileceği alışveriş merkezi, spor tesisleri önemli alt tapı tesislerinden bazılarıdır. 

Sanayi bölgesinde endüstriyel atık su arıtma tesisinin yapım ihalesi de tamamlanarak inşaatına başlanmış olup, organize sanayi bölgesi’nden günlük 3000 m³ endüstriyel atık ile evsel nitelikli atık suyu arıtacak olan tesis 6 ay içerisinde faaliyete geçilecektir. 

Tarsus sanayi bölgesi 380 hektarlık bir arazide; planları ile sanayinin ihtiyaç duyduğu bütün vasıflara kavuşmuş; 75 firmanın üretim, 52 firmanın inşaat ve 13 firmanın da proje aşamasında olduğu bölgede, hiç boş parsel bulunmamaktadır. Tesiste 9000’e yakın kişi istihdam edilmektedir (Mersin-Tarsus organize sanayi bölgesi verileri: 2006).

 

İlçemiz Çamtepe, Kurbanlı ve Sağlıklı Mahalleleri sınırları içerisinde 530 Hektar alan üzerine kurulacak Organize Sanayi Bölgesi yaklaşık 15 bin kişiye doğrudan, 40 bin kişiye dolaylı istihdam sağlayacak, 55 bin kişiye ekmek kapısı olacaktır.

Mersin Tarsus Tarımsal Ürün İşleme İhtisas Organize Bölgesi, kuruluş aşamasında olup işlemler tamamlandığında, yaklaşık 140 hektar alanda, 50 parselde yer alacak sanayi tesislerinde 5000 kişiye nitelikli istihdam sağlayacaktır. Mersin’in ilk ve tek ihtisas Organize Sanayi Bölgesi olma özelliğini taşımaktadır.

PAMUK ÜRETİMİ ve DOKUMA SANAYİ

XIX. Yüzyılın başlarında dünyada ve Osmanlı’da yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler bölgede var olan pamuk üretimini farklı bir boyuta taşımıştır. Tarsus’un 1832 yılında Mısır egemenliğine girmesiyle bölgede planlı tarımsal üretime geçilmiş ve daha geniş alanlarda pamuk üretimi yapılmaya başlanmıştır. Pamuk üretiminin artması ve yabancı ülkelere satışı, pamuk işleme ve dokuma sanayinin gelişimini beraberinde getirmiştir. Üretilen pamukların işlenmesi için ilk olarak yabancı sermayedarlar iplik ve dokuma fabrikalarını kurmuşlardır.

Osmanlı Dönemi’nde, dünya ölçeğindeki ekonomik ve siyasi planlamalar doğrultusunda yabancı sermayedarlar aracılığıyla bölgede başlayan dokuma sanayi, Cumhuriyet’in ilanı sonrası yerel girişimlerle devam etmiş ve gelişmiştir. Yakın geçmişe kadar Tarsus’ta ve bölgede faaliyet gösteren iplik ve dokuma fabrikaları, bölgenin tarımsal ve ekonomik faaliyetlerini etkilediği kadar, fabrikalarda çalışan işçi ve mühendislerin bölgeye gelmesi ve fabrikaların hem çalışanları hem de kentliler için sunduğu sosyal yaşam olanaklarıyla kentin sosyokültürel yaşamında da belirleyici olmuştur. Günümüzde faaliyet göstermeyen Berdan Tekstil Fabrikası’nın Tarsus kent merkezindeki Cumhuriyet Meydanı kazılarını desteklemesi, yine günümüzde faaliyet göstermeyen Çukurova Sanayi işletmeleri bünyesinde kurulan Çukurova Basketbol Kulübü dokuma sanayi fabrikalarının kente kattığı sosyal ve kültürel kazanımlara örnek olarak verilebilir. Osmanlı Dönemi’nde başlayıp Cumhuriyetin ilanı sonrası da Tarsus’ta devam eden dokuma sanayi faaliyetleri günümüzde devam etmemektedir. Tarsus’ta bulunan dokuma sanayisine ait yapılar, işlevlerini kaybetmeleri sonucunda terk edilmiş, hatta bazıları yıkılmış ve yerine yeni yapılar yapılmıştır. 

Boğaziçi Üniversitesi Gözlükule Kazısı Araştırma merkezi olarak yeniden işlevlendirilen Tarsus Çırçır Fabrikası, Tarsus kent merkezinde endüstri mirası bir yapının korunarak yeniden işlevlendirildiği tek örnektir. Tarsus’ta bulunan ve mimari, teknolojik, tarihi, sosyal, ekonomik açılımlarda farklı değerler taşıyan fabrika alanları, endüstriyel miras çerçevesinde koruma altına alınmaya değerdir.

TARSUS’TA DOKUMA SANAYİNİN GELİŞİMİ

Tarsus’ta pamuk üretimiyle ilgili bilgilere tahrir defterlerinden ulaşılabilmektedir. Kentte, buğday üretiminden sonra arpa ve diğer zirai ürünlerle birlikte pamuğun geldiği; 1519 tarihinde Tarsus’ta nahiyeleri ile birlikte toplamda yaklaşık 4.5 ton pamuk elde edildiği bilgisi bulunmaktadır (Akgündüz vd. 1993: 329; 393). 

17. yüzyıla kadar geleneksel yöntemlerle işlenen pamuk sanayi devrimi ile makinelerle işlenerek endüstri ürünü haline gelmiştir (Foto. 1). 19. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan bu gelişme ile Osmanlı’da bataklık arazilerin tarımsal alanlara dönüştürüldüğü ve dokuma sanayinin ilk adımlarının atıldığı yer Çukurova bölgesi olmuştur. Tarsus’ta bataklık halinde bulunan arazileri kurutarak verimli tarım arazilerine dönüştürme işlemi yerli halkın yeterli sermayesinin olmaması sebebiyle gayrimüslim tüccarlar tarafından yapılmıştır (Ulutaş 2015: 211-221). 

Gayrimüslimlerin bataklıkları kurutma çabaları, daha sonra inşa etmeyi düşündükleri dokuma fabrikaları için yatırım olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Bölgedeki bataklık kurutma ve dokuma fabrikaları kurma yönünde girişimde bulunan ilk gayrimüslim tüccarlar Harison Debbas ailesi ve ortakları, Rifail Papasyan, Hoca Hanna, Mösyö Riz, Mösyö Dolanes ve Mersin İspanya Konsolosu Mavromati’dir (Ulutaş 2015: 211-221). 

Ulutaş’ın verdiği bilgiye göre belirtilen gayrimüslimler kuruttukları bataklılar üzerinde hak sahibi olmuşlar ve devlet tarafından bu arazileri işletmeleri için belli imtiyazlar verilmiştir. Verilen imtiyazlar sayesinde vergiden muaf olarak öncelikle çırçır ve prese fabrikaları kurulmuştur. Tarsus’ta ilk çırçır fabrikası kurma girişiminde bulunan kişilerin İngiltere konsolos vekilliğini yapan aslen Beytrutlu Osmanlı vatandaşı olan Harison Debbas ve ortakları olduğu düşünülmektedir.

Konu başlıklarının üzerine tıklayın

Harison Debbas ve ortakları Tarsus’un İnce Hark Mahallesi’nde bataklık halindeki araziyi kurutup tarımsal faaliyete geçmiştir. Ardından bu bölgede bir çırçır fabrikası inşa etmişlerdir. Şer’iyye sicillerinde adı Hacı Abdullah Debbas olarak geçen kişiyle ilgili 1876 yılına ait bir davada, tüccar olan ve Marsilya’da yaşayan Körnöt ve ortaklarının aslen Beyrut ahalisinden olan Hacı Abdullah Debbas’a 18 bin Frank borç verdiği belirtilerek, borcun ödenmemesi üzerine, Hacı Abdullah Debbas’a ait Sadullah Efendi Vakfı dâhilinde olan pamuk fabrikasıyla değirmen ve kaza dâhilindeki bir kıta bahçenin borcuna karşılık işleme alınması talep edilmektedir (Şen 2011: 161-162). 

—–

Şer’iyye sicillerinde kısaltılmış adı Abdo olarak belirtilen Hacı Abdullah Debbas, Osmanlının Rum vatandaşı olup 1863 yılında Adana’da Birleşik Devletler yönetimine bilgi sağlarken, 1867- 1882 yılları arasında Tarsus’ta konsolos yardımcısı olarak görev almıştır. 

Kaynaklarda adı John Abdo Debbas olarak da geçen kişi Tarsus’ta ortaya çıkardığı bir lahiti kendi girişimleriyle New York-The Metropolitan Museum of Art’a göndermiştir. 1871 yılında yazdığı mektupta büyük zorluklar ve harcamalarla Tarsus’tan Mersin’e taşıttığı lahiti Birleşik Devletler Donanmasına ait bir gemi ile ABD’ye yollamasını detaylı olarak açıklamaktadır (Johnson Augustus 1915: 192- 193). 

Burada adı geçen John Hacı Abdullah Debbas isimli kişi ile Harrison Debbas’ın aynı kişi veya aynı aileden farklı kişiler olması durumu net olmamakla birlikte 1876 tarihli davada bahsi geçen fabrika Tarsus’taki Debbas Fabrikası olmalıdır ve fabrika yanında bir değirmen olduğu anlaşılmaktadır.

1882’de Tarsus Ticaret Mahkemesince Harison Debbas ve ortağı hakkında iflas kararı çıkarılmıştır. Fabrika bu dönemde kapanmış ancak 1926’da Hüsnüzadeler ve Şinasi Şirketi tarafından kiralanmıştır (Uğuz 2011: 331). Günümüzde Debbas’ın fabrikasına ait bilinen iz bulunmamaktadır. 

Debbas fabrikasının açılışından bir yıl sonra, 1863 yılında Tarsus’ta iki fabrika daha açılmıştır. Birincisi İngiliz asıllı James Gont’un Tarsus’ta kurduğu 90 çırçır makinesi, iki su cenderesi ve iki su tribününden oluşan fabrikadır (Ulutaş 2015: 215). 1863 yılında kurulan diğer fabrika ise Rifail Papasyan’ın fabrikasıdır. 

Ermeni asıllı Rifail Papasyan’ın 20 Ocak 1862 tarihinde yazılmış, Tarsus ve çevresindeki arazilere pamuk ekiminin uygun olduğu ve yurtdışından makineler getirterek fabrika kurmak istediğini belirten başvuru dilekçesi bulunmaktadır (Uğuz 2011: 331). Bu girişimin sonrasında fabrikayı açtığı anlaşılmaktadır. 

1868 tarihli salnamede Tarsus’ta iki pamuk fabrikası, 50 akmişe (kumaş işleme) tezgâhı, üç basmahane, yedi boyahane olduğu belirtilmektedir (Akgündüz vd. 1993: 357). Salnamede yer alan bilgilerden çırçır fabrikalarının yanı sıra kumaş işleme ve boyama ile ilgili iş kollarının da varlığı anlaşılmaktadır. Mersin’de İspanya Konsolosluğu görevini yürüten Rum asıllı Mavromati 1887’de Tarsus’ta iplik ve çırçır fabrikası açma girişiminde bulunmuştur. 

Mersin’de Ortodoks Rum zenginlerinin arasında yer alan Mavromati, gemi acenteliği, emlak komisyonculuğu, sarraflık ve bankerlik gibi farklı işlerle uğraşmıştır. Mavromati Tarsus’ta açılan fabrikasını 60 çırçır makinesi ile kurmuştur (Ulutaş 2015: 218). Kurduğu fabrikaya şimdiki Berdan Nehri’nin eski adı olan Cydnos adını vermiştir. 

Fabrikada çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 135 işçi çalıştırdığı ve kadın işçilerin çoğunluğunun Giritli göçmenlerden oluştuğu bilinmektedir. Cydnos Fabrikası hidrolik enerjiyle çalışıp, 4-18 numara iplik üretimi gerçekleştirmiştir.

1905 tarihinde Mavromati vefat etmiş olmakla birlikte, 1907 tarihli şer’iyye sicilinde Tarsus Zorbaz Harkı Mahallesi’nde, doğu ve güneyde Ali Rıdvan oğlı Hasan Ağa bahçesi, batıda Mavromati fabrikası ve Savak harkı kuzeyde yine Savak harkı ile çevrili meyveli ve meyvesiz ağaçlı 58 dönüm bahçedeki 72 hissenin Mösyö Andriya ve Yorgi Mavromati’ye dokuz yüz guruşa satıldığı belirtilmektedir (Gök 2016: 177-178). 

Aynı yıla ait başka bir kayıtta vefat sonrası mal paylaşımı ile ilgili bir davada, Şamlı Mahallesi’nde, batıda Hasan Ağa bahçesi, doğuda Mavromati varisleri iplik fabrikası ve avlu ve Savak Harkı, kuzeyde yine fabrikanın Savak Harkı güneyde yine Hasan Ağa bahçesi ile çevrili olarak tanımlanan alandan bazı hisselerin Andriya, Yorgi Mavromati ve Hatice Hatun’a satışı kararı alınmıştır (Gök 2016: 229). 

Bu kayıtlardan 1907 yılında Konstantin Mavromati’nin varislerinin fabrikanın komşu parsellerden hisse satın alarak fabrika alanını büyüttüğü anlaşılmaktadır. I. Dünya Savaşı sırasında Tarsus’un Fransızlar tarafından işgali ile fabrika kapanma noktasına gelmiştir. 

27 Aralık 1921 tarihinde Tarsus’un işgalden kurtulması ile Mavromati’nin ailesi de Mersin’den ayrılmıştır. Mavromati ve ailesinin mal varlıklarına 1922 yılında Büyük Millet Meclisi kararıyla el konulmuştur. 1927 yılında sahiplerinin borcu yüzünden icraya düşen fabrika Sadık Paşa ve Karamehmet zadelerin uhdesine geçmiştir. Mavromati’nin fabrikası Çukurova Sanayi İşletmelerinin temellerini oluşturmaktadır.

Varlığını bildiğimiz bir diğer fabrika Tarsus’ta tüccar olan Mösyö Avanya’nın 1893 yılında Berdan Nehri’nin bir kolu olan İnce Hark üzerinde kurduğu değirmenleri olan çırçır fabrikasıdır. 

Avanya 1879 yılında İrlanda’nın Tarsus konsolosu olarak görev almıştır (Uğuz 2011: 173). Aslen Tarsuslu olan Mösyö Avanya’nın fabrikasında Tarsuslu Müslüman işçiler çalışmıştır. 1906 yılına ait bir dava kaydında fabrikanın adı geçmektedir (Gök 2016: 41). 

Fabrika Cumhuriyet dönemine kadar varlığını devam ettirmiştir (Uğuz 2011: 330). Cumhuriyetle birlikte milli sermayeye devredilmiştir. 

Mehmet Rasim Dokur (1862-1953)

Kurtuluş Savaşı sırasında orduya çadır, bez ve giysi sağlaması ile tarihimizde önemli yeri olan Tarsus’taki bir diğer fabrika Rasim Dokur Fabrikası’dır. Osmanlı’da üst düzey bir yönetici olan Mısırlı Hasan Paşa’nın oğlu Mehmet Rasim Bey Fransa Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk eğitimi almış ve Mısır’da savcılık görevinde bulunmuştur. Mehmet Rasim Bey 20. yüzyıl başlarında İnce Hark Mahallesi’nde fabrika kurma girişiminde bulunmuştur. 

Aralık 1906 tarihli şer’iyye sicilinde, dersaadet ahalisinden olup devleti aliyyeden olarak tanımlanan Mehmed Rasim Bey’in, inşa edeceği iplik fabrikası ve arazi alımı işlemleri için Debbas’ın oğlu Hana’yı kendine vekil tayin etmesi kararı bulunmaktadır (Gök 2016: 119). 50 dönüm miri araziden olan arsayı Hanzade Mehmed Fahri Efendi’den, daha önce Debbas’ın fabrikasının bulunduğu 20 dönüm araziyi ise Mencik Baba Vakfı’nın müştemilatından Debbas’ın çocuklarından satın alarak fabrikayı kurmuştur (Uğuz 2011: 331). 20 dönümlük arazi ile ilgili işlemlerin yer aldığı belgede arazi sınırları; doğuda Debbas evlatları fabrikasıyla makine odasından cereyan eden nehir, batıda Fahri Efendi tarlası, kuzeyde Debas evlatlarının kullanımında olan bahçe ve Alay Beyi veresesi, güneyde ise Fahri Efendi tarlası olarak belirtilmektedir (Ulutaş 2015: 216). 

Bu bilgiden Rasim Dokur Fabrikası ile Debbas Fabrikası’nın İnce Hark’ta yan yana olduğu anlaşılmaktadır. 70 dönümlük bu arazide konut, fabrika, mağazalar ve sebze yetiştirme için bahçeler planlanmıştır. Fabrikanın inşaatına 1908 senesine başlanmış, 1909 yılının sonlarında inşaat tamamlanmıştır (Uğuz 2011: 332). Rasim Bey, oğulları yüksek makine mühendisi Ahmet Rasim Bey ve kimya eğitimi alan Ali Rasim Bey ile fabrikayı işletmeye başlamışlardır. Dokuma fabrikasında dimi bezi, Amerikan bezi gibi kumaşlarla, basma, yazma, fanila, keten üretildiği bilinmektedir. 

Çukurova’nın ilk ve en büyük milli kuruluşu olan Rasim Bey’in fabrikası I. Dünya Savaşı’nda ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için hükümetle beş senelik anlaşma yapmıştır. Bu kontratta Harbiye Nezareti için metresi iki kuruştan astarlık ve çamaşırlık bezlerden üretmesi talep edilmiştir. Fabrikaya yurtdışından getirilen makineler için gümrük vergisi alınmamıştır. Bu tutum o dönem hükümetin milli sermayeyi desteklemek için yaptığı girişimlerdendir. Türkiye’nin başta gelen tekstil fabrikalarından biri olan Rasim Bey’in fabrikası 1960’ların sonuna kadar faaliyetlerini devam ettirmiştir. Fabrikanın kurucusu Rasim Bey 1952 yılında 91 yaşında iken vefat etmiştir. Cumhuriyet Gazetesi’nde 4 Ocak 1966 tarihinde yer alan haberde Rasim Dokur Fabrikası’nın bir süre önce Kasım Ekenler’e satıldığı belirtilmektedir. Günümüzde eski fabrika alanında sadece fabrikaya ait bir baca bulunmaktadır.

Sadık Paşa ve Karamehmet zadelere ait olan Çukurova Sanayi İşletmeleri’nin temeli, kuruluş tarihi 1887 olan Mavromati’nin fabrikasına dayanmaktadır. Çukurova İplik Fabrikası’na ilişkin 1926 yılı devlet salnamesinde ‘Fabrika hakkında odaya henüz ma’lumat i’ta edilmemiştir’ ifadesi yer almaktadır (Uğuz 2011: 335). Bu ifadeden fabrikanın yeni kurulmuş olduğunu anlaşılmaktadır. 

1927 yılında Mavromati’nin fabrikasının Çukurova grubuna katılmasıyla Sadık Paşa ve Karamehmet zadelerin fabrika sayısı ikiye çıkmıştır. 1927 salnamesinde Zorbaz Harkı sınırlarında yer alan iki adet fabrika olduğu bilinmektedir. Bu fabrikalardan en eski olanı Mavromati’nin fabrikasıdır (Uğuz 2011: 336). 

1887 yılında kurulan Mavromati’nin çırçır fabrikasına, borçlar yüzünden zor durumda kalması sebebiyle, 1922 yılında devlet el koymuştur. El konulan fabrika 1925 yılında müzayede yoluyla satışa çıkarılmıştır. Müzayede sonunda fabrika Tarsus eşrafından Sadık Paşa’nın oğlu Necmeddin Bey uhdesine verilmiştir (Uğuz 2011: 335). 

Nihayetinde 1927 yılında Mavromati’nin fabrikası Sadık Paşa ve Karamehmet zadelerin kurduğu fabrikaya katılarak Çukurova Sanayi İşletmeleri’nin temelleri atılmıştır. Çukurova fabrikaları bu birleşme sonrasında yıllık toplamda 240 bin kilo iplik üretebilecek ve bir milyon 300 bin kilo pamuğu ayıklayabilecek kapasiteye ulaşmıştır. Böylelikle Sadık Paşa ve Karamehmet zadelerin fabrikası 3.000 iğlik pamuk tesisi ile tamamı Türk sermayesi ve Türk işçiliği ile kurulmuştur (Turizm mecmuası 1973). 

1932 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının da yer aldığı kararname ile Zorbaz Hark Mahallesi’nde yer alan fabrikanın ¾ hissesi 300 lira karşılığında Sadık Paşa ve Karamehmet zadelere devredilmiştir. Aynı yıl yenileme çalışmaları kapsamında fabrikaya dokuma tezgâhı eklenmiş ve 6729 iğ ilavesi yapılmıştır. Yenilenen Çukurova Fabrikası son haliyle Tarsus’un ilk modern tesisi kimliğini kazanmıştır.

1934 yılında fabrikaya 30’u otomatik, 30’u yerli olmak üzere 60 dokuma tezgâhı eklenmiştir. 1935 yılında ise Sadık Eliyeşil, fabrika yerleşkesinin içinden geçecek biçimde Berdan Nehri’nden 1600 metrelik bir kanal açtırıp, yerleşkedeki tribünü çalıştırmıştır. Tribünle fabrikada 600 beygir elektrik üretilmiştir. O dönem fabrikada 1200 işçi çalıştığı bilinmektedir (Pişmanlık 2011: 32-54). 

1937 ve 1939 yıllarında yapılan yenileme çalışmaları kapsamında fabrikaya 109 dokuma tezgâhı ve 9560 iğ eklenmiştir. Başlangıçta adi ortaklıkla yönetilen fabrika, 26.02.1942 tarihinde Bankalar Kurulu’nun 2-18425 sayılı kararıyla 2000.000 TL sermayeli “Çukurova Sanayi İşletmeleri Türk Anonim Şirketi” adını almıştır (Turizm mecmuası: 1973). 

18 Eylül 1942’de Çukurova Fabrikası’nın kurucularından olan Süleyman Sadık Eliyeşil vefat etmiştir. Sadık Eliyeşil’in yerine oğlu Şadi Eliyeşil fabrika yönetimine geçmiştir.

Fabrika yerleşkesinde 1958 yılında çırçır prese fabrikalarının yanına basmahane inşa edilmiş ve Çukurova Sanayi İşletmeleri’nde mamül bez üretimine geçilmiştir. İşletme 1960-1968 yılları arasında mevcut sistemlerini modernize ederek ihracat için hazırlık yapmıştır. 

Şirket ilk ihracatını 1961 yılında gerçekleştirmiş fakat teknik imkânsızlıklar ve tecrübesizlik sebebiyle devamı gelmemiştir (Turizm Mecmuası 1973).

1967 yılında Çukurova Sanayi İşletmeleri kurucu ortaklarından olan Şadi Eliyeşil vefat etmiştir. Eliyeşil, girişimci iş insanı olmanın yanı sıra atçılıkla da ilgilenmiştir. Eliyeşil’in bu ilgisi Çukurova Sanayi İşletmeleri logosuna at figürü olarak yansımıştır. 

Tarsus’ta 1968 Aralık ayında meydana gelen sel felaketi Çukurova Fabrikaları’nın Tarsus’taki yerleşkesine oldukça zarar vermiştir. Oluşan hasarlar kısa zamanda giderilmiş ve yerleşkeye yeni bir iplik, dokuma, trikotaj iplik boyama fabrikası inşa edilmiştir. İlerleyen dönemlerde Tarsus’ta yer alan işletme işlevini yitirmiş ve faaliyetlerine son vermiştir. 

25.10.1981 tarihinde Tarsus Mersin karayolu üzerindeki 100. yıl fabrikası inşaatına başlanmış, 03.05.1983 tarihinde bu fabrika faaliyete geçmiştir. Tarsus yerleşkesinde yer alan fabrika 1 Nisan 1991 yılında büyük bir yangın geçirerek 19.000 m2’lik dokuma atölyesi yanmıştır. Fabrika 2000’lere kadar birçok yapısını kapatarak varlığını sürdürmüş, sonrasında tamamen kapılarını kapatmıştır.

Fabrika alanında eskiden soyunma odası olarak kullanılan yer günümüzde Çukurova Sanat Galerisi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca tek katlı lojman binalarının biri, beş katlı lojman yapısının ise bir kısmı konut olarak kullanılmaya devam etmektedir. Diğer yapılar işlevlerini yitirmiş olup atıl vaziyettedir.

Genç yaşta çiftçiliğe başlayan Kasım Ekenler 1951 yılında Ekenler Çırçır Prese İplik ve Dokuma Fabrikaları’nı kurmuştur. Fabrika Avrupa Kalkınma Projesi kapsamında dönemin başbakanı Adnan Menderes’in desteğiyle faaliyete geçmiştir. 

Fabrika 1971 yılında isim değişikliğine giderek Berdan Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ adını almıştır. Fabrika bünyesinde 750-800 işçi çalıştığı bilinmektedir. 1976 yılında fabrika Mersin Adana yolu üzerinde Berdan II fabrikasını kurmuştur. Bu fabrika oğulları tarafından yönetilmiştir. 

Berdan I fabrikası 1999’da, Berdan II fabrikası da 2009’da kapanmıştır. 

Çukurova Sanayi İşletmeleri’nin batısında yer almakta olan Berdan I Fabrikası yıkılarak yerine alışveriş merkezi inşa edilmiştir. Berdan II Fabrikası ise varlığını korumaktadır.

Kaynak: Orhan Y., Uçar M. (2021) “Tarsus’ta Dokuma Sanayinin Tarihi Gelişimi ve Çukurova Sanayi İşletmeleri” DOI:10.22520/tubaked2021.23.009

Önceki Konu

(MORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ, İKLİMİ ve DOĞASI)

T A R S U S  Ana Sayfa

Sonraki Konu

(KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERİ, FOLKLORU ve EL SANATLARI)